Çorum Katliamı tanığı Aygün: Saldırganlar Alevi esnafın neyi varsa yağmalıyorlardı-VİDEO

PİRHA-Çorum Katliamı tanıklarından Terzi Haydar Aygün, döneme dair tanıklığını anlattı. Aygün, “Katliamın gelişi belliydi. Saldırıların temeli daha eskilere, en az 5-10 yıl geriye dayanır. Halkı birbirine düşman etmek, kırdırmak amaçlandı. Doğrusu bu işin içinde yabancı istihbaratlar da vardı” dedi.

Milliyetçi Hareket Partisi’nin önde gelen isimlerinden eski Gümrük ve Tekel Bakanı Gün Sazak’ın 27 Mayıs 1980’de Ankara’da Devrimci Sol tarafından öldürülmesiyle birlikte Çorum’da katliamın da fitili yakılmış oldu. Gerici gruplar, 28 Mayıs’ta harekete geçerek “Kanımız aksa da zafer İslamın”, “Kana kan, intikam” sloganlarıyla yürüyüşe geçtiler. Yürüyüş, kısa süre sonra saldırıya dönüşerek Alevi ve solculara ait iş yerleri, evler tahrip edildi.

Saldırılar yaklaşık iki ay kadar sürdü ve en az 57 yurttaş yaşamını yitirdi. Katliamın üzerinden 41 yıl geçti ancak acı dinmedi. Ne bir yargılama yapıldı ne de bir sorumlu gösterildi.

“KATLİAMIN GELİŞİ BELLİYDİ”

1972’den beri Çepni Mahallesi Aynalı Sokak’ta terzilik yapan Haydar Aygün, o kanlı günlere dair zihnindekileri paylaştı. 1979 yılında terzi dükkanını açtığını söyleyen Aygün, 1980’deki saldırıların aniden yaşanmadığını, hazırlıklarının çok daha öncesinden yapıldığını anlattı. Haydar Aygün, “Akşam yattık, sabah kalktığımızda olay olmuş değil. Bunun tohumları daha evveli ekilmiş besbelli. Çünkü müthiş derecede toplumsal bir homurdanma vardı” diyerek şunları aktardı:

“Mesela camilerdeki hutbelerden ‘Alevinin duvarından taş düşürünce şöyle olur, komünistler böyle olur…’ resmen açık açık propaganda yapıyorlardı. Katliamın gelişi belliydi. Ama bunun temeli daha eskilere, en az 5-10 yıl geriye dayanır. Bu şekilde 80 olaylarını patlattılar.

O zaman Alaaddin Camii diye bir yer vardı. Hamit Turan Caddesi de inşaat halindeydi. Oranın tepesine çıkmışlar rastgele kale mahallesine ateş açıyorlardı. Her caminin kapısına bir genç, yani militan da diyebiliriz dikilmişti. Propaganda şu; ‘Komünist Kızılbaşlar, Alaaddin camiyi yakıyorlar yetişin. Vatandaş da cehalet haliyle ne yaptığını bilmez bir şekilde galeyana geldi yani.

Ben bu arada yaz günü olduğu ve tüccar terzi olduğum için dışarda çalışıyordum, bir ceket kolu dikiyordum. Baktım komşu esnaflar kaçıyorlar, ‘ne oluyor?’ dediğimde ‘ya ne duruyorsun Haydar bey geleni vuruyorlar’ dediler. Neyse bende yavaştan terzihanemi kapattım. Tam Ankara Caddesi’ne çıkarken peşime tabi bir genç takmışlar. İşte ‘yok mu komünist, yok mu Kızılbaş?’ diyor. Dönüyorum çocuk susuyor, adım atıyorum devam ediyor. Bu arada kuyumcular bölgesinde sancaktar kubbeli camiden Ankara Caddesi’ne giden caddeden resmen resmi polisler, sten marka otomatik silahla  kırıyorlar. Orada Yörük İlyas diye bir vatandaşın kahvesi vardı. Orayı da kırmaya başlayınca bir ses çıktı. ‘Aman’ dediler orası bizimkiler.

“HALKI BİRBİRİNE KIRDIRMAK İSTİYORLARDI”  

Daha sonra ben oradan eski adı Mecitözü Caddesi, şimdiki adı Uğur Mumcu Caddesi’ne çıkmak için ana yolu kullandım. Eskiden Çorum’un yaşlı teyzeleri tiki kare, koyu kurşuni beyaza benzer çar giyerlerdi. Çar giymiş hiç tanımadığım halde kadının koluna girdim. Kadın tabii birden panikledi. Dedim ‘bak teyzeciğim, panikleme. Olaylar oldu’ dedim.

Kıbrıs Caddesi’ne geldiğimizde orada bir yatır vardı. Yatırın orada baktım halk, polis, asker karşı karşıya gelmiş, barikat kurulmuş, ortalık karışmış. Hiçbir şeyden haberim yoktu. Tabi bunlar rastgele yapılan şeyler değildi. Yani tamamı ile halkı birbirine düşman etmek, kırdırmak için; daha doğrusu bu işin içinde yabancı istihbaratlar da vardı.”

“ÖZELLİKLE HEDEF BENDİM”

Terzi Haydar Aygün, saldırıların başladığı günlerde Alevi olmasından dolayı özellikle hedef alındığını belirterek şöyle devam etti:

“Bir ara sokağa çıkma yasağı kalkınca bir damatlık elbisesi dikmiştim. Yurt dışına gitmekte olan bir vatandaşa elbisesini teslim etmek zorundaydım. Sabah evden çıktım ve dükkanıma vardım. Bu arada saat 13.15’te sokağa çıkma yasağı uygulanmış. Yukarı şubeye doğru çıkarken bizi topladılar. Belediye otobüslerine doldurdular. Eski öğretmen okulu olan yere götürdüler. Daha sonra mahkemeye çıkarmak için kapalı top sahasına getirdiler. Aç susuz birkaç gün orada kaldık. Gerekçe sokağa çıkma yasağı… Ben esnafım zaten, sabırsızla bekliyorum ki hâkim karşısına çıkıp derdimi anlatayım.

Otobüsleri sıraya dizmişler, asker gelenleri alıp götürüyorlar. Ben sabah işe giderken sokağa çıkma yasağı yoktu. Saat 13.15’te sokağa çıkma yasağı konmuş haberim yok. Tabii sonuçta benim bulunduğum yer çok merkezi, tehlikeli bir yer. Oradan kurtulmam bir mucize oldu. Polisler ve kırarak giden kitle, ‘Sazağın kahvesi’ derler, eski itfaiyeye çıkan yola doğru vurarak, yakarak, kırarak Alevi esnafın neyi varsa yağmalayarak gidiyorlardı. Yanlışlıkla zarar verilen dükkanlara ‘dur o bizimkiler’ diyorlardı. Bunu ben canlı canlı yaşadım. Halk da barikat kurmuştu. Hiç unutmam bir tane belediyedeki silindir vardı. Kimseyi Milönü tarafına koymuyorlardı.

“DÜKKANIMI YAĞMALAMIŞLARDI, BİLİNÇLİ YAĞMAYDI”

Dükkanımı yağmalamışlardı. Bilinçli bir yağmaydı. Yani düşün, sırada bir vatandaş anlamaz, terzi anlar. Mesela ben müşteriye elbise kesmişim provaya gelecek. O kumaşın devamını götürmüşler. O elbise, o kumaş ölsün diye. Bunun devamını götürdüğün zaman o elbise ölür. Askıda provada olan o elbise ölür. Bunu sıradan bir vatandaş asla akıl edemez. Bunun içinde esnaf var. Benim peşime taktıkları tıfıl bir çocuk, nacak sapı gibi koltuğunun altına zinciri sallıyor ‘Yok mu komünist? Bilmem ne yapacağım. Yok mu Kızılbaş?’ diye sövüyor. Dönüyorum anında duruyor. Diyorum ki ‘Oğlum seni buraya peşime takanlar gelsin, sen gelme’. Duruyor, iki adım atıyorum yine sövüyor.

Şimdi 64 yaşındayım. 1979’da askerden geldim, aşağı yukarı 21 yaşın içindeydim. Beni takip eden Çorumlulara benzemiyordu. Çünkü yaklaşık 51 yıldır Çorum’dayım ve ben öyle bir çocuğu Çorum’da görmedim. Yozgat tarafından kamyonlarla, otobüslerle ne buldularsa bayağı militanlar getirmişlerdi. Müthiş derecede Çorum’a karşı düşmanlıkları, öfkeleri vardı. Niye? Çünkü dünyayı idare eden gelişmiş zengin ülkeler, bizi birbirimize sürekli bozdurmaya çalıştı. Yani kendi saltanatlarını rahat sürdürebilmek için mazlum ülkeleri soymak ve sömürmek zorundalar. Yoksa insanların birbiriyle bir sorunu yok. Yani öbürüne ‘Kürt’ demiş, ona ‘Çerkes’ demiş, bana ‘Alevi’ demiş, öbürüne ‘Sünni’ demiş toplum da buna alışmış. Toplumun da bu zaafını biliyorlar. Bunu bilinçli bir şekilde sürekli körüklüyorlar. Bugün de aynı şeyler yapılıyor, değişmiyor.

Ben 12 yaşındayken ‘Çorum’a tren gelecek’ dediler. 64 yaşına geldim hala Çorum’a tren gelecek. Bu halk da buna inanıyor. Böyle avutuyorlar toplumu. Çünkü toplum avutulmaya müsait, bilinçsiz. Okumuyor, dinlemiyoruz. Sürekli kulaktan dolma bilgiler… Yani Alevi kesersen cennete gidecekmişsin? Böyle bir şey olur mu? İnsana nasıl kıyılır?”

Rohat EMEKÇİ-İsmail SİVASLI/ ÇORUM

İlginizi çekebilir...

PSAKD-DANISMA-KURULU-

PSAKD yöneticileri: Gençlerimiz ışık saçıyor-VİDEO

PİRHA- PSAKD şube yöneticileri, Antalya’da gerçekleştirilen iki günlük danışma kurulu toplantısını değerlendirdi. Uzun aradan sonra …