“Saraylar yaptılar bırakmamak için
Gün geldi bırakıp gittiler
Onlar gitti kaldı sarayları’’
Bu bir yanılsamadır.
Belkide yadsımadır.
Üçüncüde kabul olur inşallah.
Benim karikatür çizme, resim yapma veya çizgi roman çizme yetenegim veya eğitimim olsaydı;
Bir sayfaya olacakları, iki resimde anlatırdım.Belkide uzunca bir çizgi roman oluverirdi yıllarca sürer gider, sonuda olmazdı. Bunların hiç biri olmadı/olamadı idare edin.
Gerçi Türkce yazmam okumamda çok iyi degil ama yinede azda olsa yazabiliyorum. Kızacaklarada Duyurulur!
Kocaman bir ilkokul sınıfının içinde takkelerini takmış coçukları çizerdim. Sınıftada ‘’muallim’’ edasında olan Receb’i ğörürdünüz.
Sınıfın içinde bu agır hava varken birden ‘’muallim’’ Recep, Abdullah oğlum kalk sınıf başkanı sensin der. Otur bakalım şu sandalyeye. Abdullah gel zaman git zaman oturur kendini unutur orada pekte bir şey anlamaz koca kafa Abdullah. Birden irkilir.
‘’Muallim’’ Recep unutmamıştır. Birde düşünceye dalmıştır zamanla ,zamanı gelmiş diyerek.
Sandalyenin ısındığını anlar ki ve kal oğlum Abdullah der, gider sıcak sandalyeye oturur.
O güne kadar hiç sıcak sandalyeye oturmıyan ‘‘muallim’’ Recep sıcak sandalyeyi severmi sever.Oturdukca daha çok sever sandalyeyi.
Yine aklına Abdullah gelir coçuk ayakta el pençe duruyor boş gözlerle Recep ‘’muallimi’’ seyre dalmıştır. Süzüyor kendini unutmuş/ unutturmaya çalışmıştır.. Recep ‘’muallim’’ anlar durumu zamanı geldi der yine kendi kendine.
Oğlum Abdullah çık dısarı git müdürün sandalyesine otur der. Abdullah gider müdür efendnin koltuğuna oturur. Receb ‘’muallim ‘’ herşeyden artık emindir. Yürü ya kulum diyen demiştir artık.
Vay vay vay dışarısı.
Dışardan bir gazelmi naramı “ heytttttttttttttttt “ diye bir ses eşliginde “bazi kullarını allahu teala doguştan şanslı dünyaya getirmistir “ nidalari ile SEDAT PEKER bağırırdı.
Sıra gidilecek yere gelmiştir.
Sandalyenin ısındığının kendisine “bildirilmesinden” sonra koşarak gider o sıcak sandalyeye oturur.
Bizim Abdullah’ta iyi ısıtmış (koca g…ü Abdullah diye düşünürken ) maşallah maşallah tövbe tövbe der.
Yahu kardeşim bizim Abdullahtan önce bu sandalyeye oturan olmamış ki bizim Abdullah biraz ısıtmış. Birazda bizim Abdullah’a maşallah demek lazım. Bu Abdullah’da olmazsa mazallah popomuzun halini düşünemiyorum diye yakın çevresine (Emine;ye) anlatır.
Receb ‘’ muallim’’ olmadık bir zaman sonrada oğlummmm Ahmet sensin bu sınıfın başkanı der ve sınıftan kafası karışmış olarak çıkar, bu Ahmetin boyu kısa diye de edemez kendi kendine söylenerek yürürde yürür.
Ne yapam ne edem dercesine yürür durur.
Artık epeyce kafası karışan Recep ‘’muallim ‘’ ne yapayım hayatımı bu güne kadar yaşadıklarım belirledi nelermiş diyerek kendisine sorar.
Ben bundan sonra o sınıfta olmak istemiyorum diyerek, kendisine yakışacağını düşündüğü bir saray yapmak ister.
Sınıfa geri döner oğlum Binalim nerdesin sen gel bana karşı sessiz birisin gel der. Binalim her zaman sınıf içinde çizdigi resimlerde çok odalı saraylar iskambil kağıtlardan çok gözlü saraylar yapandır ve bu Recep ‘’muallim’’min gözünden kaçmamıştır.
Kafamdakini çıkarsa çıkarsa Binalim çıkarır diye düşünürken Binalimin elinden tutar götürür. Çünkü Receb’’muallim’’ hep bir sarayım ( KÜLLİYE) olsun diye yakın çevresine -Bilal,Sümeyra ,Emine ve …………– anlatırmış. Ve bu sarayın temelini atmış…..
Bu sarayı yaparken Binalim hep yanındadır. Sarayı yaptırırken dahi mimari söylenmez kimseye (çünkü mimari aynı saraydan başkasınada yapmasın diye Külliyenin temeline konarak -Firavunların geleneklerine uyulur –) yapmasın diye!….
Recep ‘’muallim’’ dolaşırken yanına bir tanede ulaştırmadan anlayan takkeli coçuğuda alır.Hikayesi anlatılan Bilalim’dir.
Gelmiş zaman gitmiş zaman olur… Her yaptıgını başaran Receb ‘’muallim ‘’ kime kafa atayım der bu defa külliye yapılırken mimardan meridyen, paralel, üçgen dörtgen dörtgen beşgeni duyar.
Ağlayan adamdan kurtulmalıyım der.Gözlerimde fer ve bir damla göz yaşı kalmadı diyen Recep ‘’muallim’’ bu ağlayan adamdan aldığı ağlamadan artık bana fayda yok… Ben bu ağlayan adamı başımdan atayım artık diye düşünür.Ama bir kalıba sokmam gerekir diyerek ‘’düşüncelere’’ dalar.
İncil’in kapağına bakar, Tevrat’ın kapağına bakar, birde Kuran’ın kapağına bakar. Ne hikmetse aklına hiçbir şey gelmez. Geceleri uykusu kaçar,ağlayacak ama bir kere söz vermiştir Emine’sine ben bu hastalıktan ( Fetonun hastalığı) kurtulacağım diye.
Dört bir yana haber salar haberler geri eko yapmaz. (bulmacalardan alınmıştır. Kusura bakmasın bulmacacılar) Uyku denen meret gözlerine girmez artık. Hep uykusuz gezerken Külliyenin temeline gömdürdüğü Mimar gelir gözlerinin önüne ak sakalı olmuştur. Ah çeker birden üçgen ,dörtgen dörtgen paralel oluverir, darken dardan çıkar buldum buldum diye bağırırken elmanın altın yatarken (Türkiyede fen dersinde yer çekiminin bilimsel olması için böyle anlatır ‘’Hoca’’lar) ****Mesela hiç unutmam ortaokul ya iki yada bir diyeyim H2SO4 haş 2 salak Osman 4 hiç aklımdan çıkmaz SU 40 yıl olmuş**** Paralele paralele derken Bilalim ulaştırmacı ya paralel paralel der zıplar Recep ‘’muallim’’ de zıplayı verir ama attan düşer. Düştüğünde aklına padişah olabilirmiyim diye düşünmeden de edemez. Var gel zaman git zaman sıra Fatih ecdadının yaptıkları padişahken yaptıkları tabiki.
Recep ‘’muallim’’im aklı nasıldır?
Hasan Karakaya, Fatih Beki ‘’ allahım ne ‘’zor’’ isim’’ ve’’kişilikmiş ‘’ …… ( parantez açıyorum adamın adı benim aklıma gelmiyor,parantezi kapatıyorum yine yok Fatih’in) Ahmet Davutoğlu,Binalim, ( Abdullah’ım artık yok) Hakan Fidan’ımcık, ne mağrur ‘’adam’dı. Aklı kulaklarının etrafından taşıyordu. Banada o kadar para yetki metki makam verin size padişah bile olurum derler ya :::::::::: şaşırdım bakın nokta bile koymuyorum cümlelerimin sonuna iki nokta anlarsınız ya. Ya dedimde kapıcı Cafer vardı ya papağanı küfür ederdi yöneticiye. Horozcuda bir daha küfür etmemesi için söyler Cafer’e , papağanda artık ‘’ anlarsın ya ‘’ derdi yöneticiye. Ya kardeşim ‘’Selam ve Dua İle’’ yazılarını bitiren bir zat var şu an ‘’yeni’’AKİT’ te yazıyor. İsmi hiç ‘’aklımdan çıkmaz’’ Abdulrahman ‘’Dili’’pak’’. Kiralık evine haciz gelmişti de ‘’Emine’m ‘’ teşrif etmişti bu ‘’adamın evine ve’’ kurtarmıştı’’. Yahu kardeşim bu dünyada kiracı gibi ‘’davranan’’ ve ‘’akıllı Müslimanlar’’ olarak bildiğimiz adamlar küfürbazlar, nedir bu hal diyebilecek adamdamı yok içinizde. Ben biliyorum da siz biliyormusunuz ‘’sayın’’ Dili’’pak’’ ne bu halin sana defalarca yazdıgım bir cümleyi yine tekrarlıyarak yazacagım. Sen 1990’larda yine MÜSLÜMANMIYDIN yoksa Takiyemi yapıyordun!…. Nerden çıktın be ‘’adam’’ hikayemizin içine su kattın çık çık burada.
Bırak peşimide yazayım biraz daha!…
Yazmaya devam:; Mehmet Ali Şahin be adam kısa boylu Ahmet’ten daha akıllısın niye onun ‘’gölgesinde ‘’ kayboluyorsun, kalafatındandamı utanmıyorsun? Ha yol dersin o kısa boylu Ahmet’in kesik kesik konuşmalarının arasına sıkıştırdığı sadece Mehmet Ali efendinin anladığı bir durummu var!……
Kardeşim biz Külliyeyi yapalım derken topu bizim Ali ( Kayseri Pınarbaşı’ndan)gibi aldık nereye kadar götürmüşüz. Yeniden sahaya dönelim. İyi ki çizgiler varda geri sahaya dönülüyor.
Birde metaller var gerçi hangi metallerden bahsedilecek TBMM’sinde yer alan özgül ağırlığı olanlardan.BA ben daha ba diye bir metal veya ametal bilmiyorum.Ama biri benim özğül ağırlıgım var diye tutturmuş. Neyse zaten gider ayak yani onların deyimiyle konuşmıyalım. Onlar konuşuyor neymiş ondan önce bir disiplin varmışta ondan konuşmuyorlarmış kime karşı ‘’Padişah’’a karşı halka kitlelere karşı zehir zembelek oluyor her biri panzehiride yok bunların gider ayakta kendilerini halediyorlar Ve ‘’selam ve dua ile’’Abdulrahman Dili’’pak’’.
Bunlar akrep mi?
Bu Hikaye devammmmmmmmm ediyor!…….
Hüseyin Kılınç
20/02/15 saat 23:09
İngiltere