Siyaset bilimci Özlem Şendeniz’in ‘Kimdir Bu Lazlar?: Laz Kimliği ve Sanal Mekânda Lazca’ başlıklı kitabı İletişim Yayınları’ndan çıktı. Şendeniz’le kitabından yola çıkarak, Laz kimliği ve Lazlarla Hemşinliler arasındaki ilişkilere uzanan bir söyleşi yaptık. Özlem Şendeniz, Iğdır Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak çalışırken, kamuoyunda ‘Barış Bildirisi’ olarak bilinen ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız’ başlıklı bildirinin imzacısı olması nedeniyle 686 sayılı KHK ile görevinden ihraç edildi.
Kitabın adından başlayalım… ‘Kimdir Lazlar?’ Laz kimliğini nasıl tanımlıyorsunuz?
Aslında bütün kitap ‘Kimdir bu Lazlar?’ sorusunu sorup iki nokta üst üste koyarak ‘şudur’ cevabını veremeyeceğimizi söylüyor. Akışkan kimliklerin olduğu bir çağdayız. Çalışmamın yıllara yayılan alan araştırması içinde yürüttüğüm anket ve mülakatlarda ben de defalarca ‘Laz kime denir?’ sorusunu sordum. ‘Lazca dilini bilenler, babaannesi Lazca bilenler, annesi babası Laz olanlar, Pazar-Sarp arasında doğanlar’ gibi dil, coğrafi mekân, soy bağı ve kültür öğelerinden birini ya da daha fazlasını öne çıkaran cevaplar ile karşılaştım. Vardığım noktada Umut Özkırımlı’nın vurguladığı, nesnel bir millet tanımı geliştirmek için yapılan bütün girişimlerin kaçınılmaz olarak keyfi olduğunu kabul ediyor ve bireylerin beyanına güvenmeyi seçiyorum. İnternet ile iletişim teknolojilerinin aldığı yeni şekilde sosyal medya olarak adlandırdığımız platformlar davranışı şekillendiren üç unsurdan birine, mekâna -diğerleri insanın kendisi ve zamandır- paralel bir alan açılması sonucunu doğurdu. Sanal mekân bireylere aidiyetlerini, belleklerini, dillerini perfome edecekleri yeni bir alan açtı. Kimlikler de bundan azade değil pek tabii. Bu durum bizi katı bir tanımdan uzaklaştırıyor. Söyleyebileceğim Lazların etnik sınırlarının oldukça gevşek ve dönüşüme açık olduğu.
Kitapta da belirttiğiniz gibi, Lazca UNESCO tarafından ‘tehlike altındaki diller’ kategorisinde değerlendiriliyor. Sanal dünyada Lazcanın kullanımı, Lazcanın geleceğine dair bize ne söylüyor?
Sanal mekân bir medium ve bütün mediumlar gibi taşıdığı mesajı dönüştüren, bütünleyen bir araç. Sosyal medya kullanıcılara interaktiflik, bireye içerik üretimi gibi imkanlar sunuyor. Böylece Lazca ile ilgili derdi olan, Laz kültür hareketliliği içinde varlık gösteren insanlar için oldukça ucuz bir iletişim ve etkileşim alanı ortaya çıkmış oldu. Söz gelimi, sözlü anlatım geleneğine sahip Lazcanın yaşaması için yazının dilini kullanmaya çalışan Laz aktivistleri 1990’lardan başlayarak 2000’li yılların neredeyse ilk on yılı boyunca ‘Peki hangi Lazca ile yazacağız?’ sorusuyla uğraşmışlardı. Zira otokton bir halk olarak yüzlerce yıldır aynı coğrafyada vadiler boyu yaşadıkları için kullandıkları dilde de farklılaşmalar olmuştu. Yazı dili için İstanbul Türkçesi gibi bir Lazca arayışı içine girilmesi ile sonuçlandı bu farklılaşmalar. Ve sosyal medya bu arayışı geçersizleştirdi. İrfan Çağatay’ın söylediği gibi bugün artık bir ‘Facebook Lazcası’ndan söz edebilecek durumdayız. Geldiğimiz noktada ‘Arhavi Lazcası’ ile başlayan bir ileti ‘Ardeşen Lazcası’ ile devam edip, Türkçeye de selam vererek sonlanabiliyor.
Sanal mekân ile gerçekleşen en büyük devrim yayınlarda edit aşamasının aşılması, ‘Bunu neden yayınlayalım?’ sorusu yerini ‘Neden yayınlamayalım?’ sorusunun almasında kendini göstermekte. Sosyal medya gündelik hayatta Lazcayı kullanan bireylerin kültür hareketi içinde yer almadan, onun nesnesi ya da öznesi olmadan, hayatlarının gündelik akışı içinde aslında kamusal bir alan da olan sosyal medyada üretim yapılabilmesine, arşiv oluşturulabilmesine olanak sağlıyor. Üstelik üretimlerin paylaşım ve dağıtım ağındaki genişlemenin yansıması da -müzik ve horon gibi diğer pek çok unsur ile birlikte- sönümlenmekte olan Lazcanın genç kuşaklar arasında popülerleşmesine olumlu katkı yaptı. Kamusal alanda, açık erişimli platformlarda farklı Lazca içeriklerinin üretilmesi, Lazca ile ilgili farklı bilgi düzeyleri olan -bilen, bilmeyen, anlıyorum ama konuşamıyorum diyen- bireyler tarafından bu içeriklerin ilgiyle karşılanması ve dolaşımda tutulması umut verici bir durum.
Gürcistan’da yaşayan Lazlarla Türkiye’de yaşayan Lazlar arasında ne tür benzerlikler ve farklılıklar var?
Gürcistan ve Lazca konusunda dikkat edilmesi gereken önemli bir husus Gürcistan’da Gürcülerin ve Gürcücenin yanı sıra Lazca ve Megrelcenin; yani Lazların ve Megrellerin yaşadığıdır. Güney Kafkasya dil ailesinden olan Lazca ve Megrelce görece yakın dönemde birbirinden ayrıldı. Bu ciddi bir ayrım, bu noktadan sonra aralarında benzerlik olmakla birlikte farklı iki dilden söz edebiliriz. Bunu bir kenara koyduğumuzda Gürcistan’da yaşayan Lazlar ile Türkiye’de yaşayan Lazlar arasında dil temelli bir benzerliğin hâlâ sürdüğü görülüyor. Sınır ilk açıldığında, ilk geçişler başlamış, bu benzerliklerin iletişimde önemli bir karşılığı olduğu görülmüştü. Bugün de aktif olan sınır ve geçişlilik Lazcanın dilsel sermayesini olumlu yönde etkiledi. Hatta Gürcistan’dan Türkiye’ye gelip çay işçiliğinde, ev içi bakım hizmetlerinde çalışan iş gücü bakımından Lazca bireylerin anlaşmakta kullandıkları dillerden biridir ki bu Lazcanın kullanımı ve dilsel sermayesi bakımından önemli bir ivme olarak görülebilir.
Din olgusu Laz kimliği üzerinde ne ölçüde etkili oluyor?
Benim araştırmamın sınırlılıklarından biri din, biri de göç belleğinin etkilerini bu araştırmaya katmanın zorlukları nedeniyle ‘93 Harbi’ (1877-78) sonrası Marmara bölgesine göç eden Lazlar, diğeri ise Türkiye içinde yaşayan Lazların komşuları olan diğer dil, kültür ve etnik grupları ile ilişkisiydi. Bu yüzden sorunuza kitap bağlamında bir cevap vermem zor. Sınırı aşıp baktığımızda Türkiye’de kalan Lazlar Müslüman, Gürcistan’da yaşan Lazlar Hıristiyan olmuştur demek, doğru olma potansiyeli taşımakla birlikte, kolaycılık olur. Bu konuda elimde bir veri yok.
Türkiye’de ve Gürcistan’da yaşanan asimilasyonun Lazlar için farklı sonuçlar doğurduğundan söz edebilir miyiz?
Kesinlikle süreçler farklı işlemiştir. Bölgenin otokton halklarından olan Lazlar bir sınır ile ikiye bölündü ve iki farklı tarihsel süreç içinde modernleşme deneyimi yaşadılar. Bugün gelinen noktadaki farklılaşmanın en görünür olduğu alan da dildir. Zira Lazların yaşadığı mekân gibi Lazca da ikiye bölündü. Dil yaşayan bir varlıktır. Gürcistan’daki Lazcanın içine Gürcüce ve Türkiye’deki Lazcanın içine Türkçe girdi. Sınırın bu yakasında kalan Lazlar Türk kimliği ile, sınırın öte yakasında kalanlar ise Gürcü kimliği ile bütünleşti. Türkiye tarafında Lazlar bütünleşmeyi olumlu bir olguya çevirmiş ve piyasa ekonomisine eklemlenmeyi hızlı gerçekleştirerek bir performans olarak ‘makbul vatandaş’ kalmaktan memnun bir biçimde gündelik hayatlarını inşa etmeye koyulmuşlardır.
Agos’ta Hemşin ve Hemşinlilik kimliğiyle ilgili pek çok yazı ve röportaj çıktı. Hemşinlilerle aynı bölgede yaşayan Lazlar için Hemşinli olmak ne ifade ediyor? Lazların Hemşin ve Hemşinlilik algısı üstüne ne tür gözlemleriniz var? Buna bağlı olarak Lazların kolektif hafızasında ‘1915’ ne anlam ifade ediyor?
Lazların bölgedeki makbul vatandaşlığı diğer etnik kökenli grupların, Hemşinliler gibi, daha az makbul olmasından olumlu beslenir. Öteki üzerinden kurgulanan kimlikler insanın fazla düşünmeden hayatını ikame etmesi ile ilişkilidir. Birbirine yüzlerce yıldır komşu olan Lazlar ve Hemşinliler bireysel bazda ayrıksı, kendiliğinden ilişkiler yürütüyorlar elbette. Bugün ilçeler bazında konuştuğumuz ama aslında vadiler bazında ele almanın daha doğru olduğunu düşündüğüm coğrafyada, farklı farklı Hemşinli algısı ve kimliklerinden bahsedebiliriz. Ortaklaştıkları yer streotipleşme riskini göze alarak, Hemşinlilerin Lazları ‘kibirli’; Lazların Hemşinlileri ‘kaba’ bulmasıdır. Ermeni kimliği, belleği ve Ermenistan algısının ise ülkenin genelinden çok da farklı olduğu söylenemez. Hopa dışında Hemşince dilini, Ermenice ve Hemşince arasındaki ilişkiyi bilenlerin hatta dilin varlığını kabul edenlerin sayısı azdır aslında. Toplum geçmişe yönelik bakışta, unutma, hatırlama ve yeniden hatırlama edimlerinde geçmişteki Ermeni varlığını unutmayı seçti. Ancak bellek araya zamansal mesafe almadan tam olarak seçili unutma ve hatırlama deneyimlerini planlandığı gibi işletmez. Söz gelimi, Fındıklı’da bir deyim var halk arasında. Çok çalışan, herkesten önce işi yapmaya koyulan kadınlara ‘Ermeni gelini misin?’ diye sorarlar. ‘Ne acelen var birlikte birazdan yaparız’ demek için dilden, kültürden çekilip kullanılır bu deyim. Böylece bugün Ermenilerin yaşamadığı, geçmişteki varlıklarının muğlak tutulduğu bir coğrafyanın belleğinde çok çalışan ve muhtemelen haneye gelin olan Ermeni kadınların izleri sızıp gelmiş olur.
Kitapta yer yer Avrupa’daki özellikle Almanya’daki Laz varlığından söz ediyorsunuz. Bir Laz Diasporası’ndan söz etmek mümkün mü?
Laz diasporası demek biraz cüretkâr olur. Avrupa’da özellikle Almanya’da ciddi bir Laz nüfusu olduğu söylenegeliyor. Laz kültür hareketi içinde bir dönem lokomotif görevi de üstlenen bu kesim daha çok siyaseten kendilerini sol kesimde tanımlıyorlar. Ve Almanya özelinde siyasi nedenlerle göç etmiş olan Lazların Lazca üzerinde çalıştıklarını, alfabe kurguladıklarını, düşünsel üretim yaptıklarını biliyoruz. Dönemsel olarak bunun Türkiye’de karşılığı vardı. Bir manada 1990’lı yıllarda gerçekleşen Laz kültür hareketi içindeki kıpırdanmalar sol tandans içinde gerçekleşmiştir diyebiliriz. Pek çok açıdan o dönemde Türkiye içindeki Laz kültür hareketini bu üretim beslemiş, teşvik etmiştir.