II. Dünya Savaşı yıllarında Nazi tümeninin üyesiydi, NATO’nun parçaladığı ve işgal ettiği Yugoslavya’daki yıkım sırasında ABD’nin müttefiki oldu. Birçok savaş suçu işledi ancak şimdi o geçmişteki ortakları tarafından “bilge kral” olarak anılıyor. İşte Aliya İzzetbegoviç’in biyografisi.
Bu hafta Aliya İzzetbegoviç’in 7’nci ölüm yıldönümü idi. İzzetbegoviç, yönetmen Emir Kusturica’nın Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin jürisinde yer almak için gelmesi üzerine ülkemizde başlayan Yugoslavya tartışmalarıyla birlikte Kusturica’ya karşı kampanyaya katılan geniş bir kesim tarafından kahraman olarak öne çıkarıldı.
“Bilge Kral” lakabının yakıştırıldığı İzzetbegoviç, dincilerden liberallere birçok yazar tarafından sahiplenildi. Bu hafta ülkemizin çeşitli yerlerinde de İzzetbegoviç’i anma etkinlikleri düzenleniyor. Ancak İzzetbegoviç anılacaksa, iki özelliği göze çarpıyor: Hem Nazi işgali, hem NATO işgali sırasında ülkesine ihanet etmiş olması.
YAHUDİ DÜŞMANI, NAZİ İŞBİRLİKÇİSİ
“Bilge kral” yakıştırmasından önce İzzetbegoviç, Yugoslavya’daki kanlı iç savaş sırasında “Boşnakların lideri” olarak tanıtıldı. 1925 doğumlu olan İzzetbegoviç, 16 yaşındayken Boşnaklar arasında faaliyet yürüten “Genç Müslümanlar” örgütüne üye oldu. Genç Müslümanlar Örgütü Aliya İzzetbegoviç’in siyasi geçmişinin hemen her dönüm noktasında ortaya çıkacak olan, faaliyetlerini 1949 yılındaki açık silahlı isyanın ardından yeraltına indirmiş ve bir Büyük İslam Devleti ideali etrafında birleşen İslamcılar’dan oluşan bir örgüttü.
II. Dünya Savaşı Yılları’nda Nazilerin işgali altındaki Hırvatistan’da kurulan işbirlikçi Ante Pavliç yönetiminin destekçileri arasında birçok Genç Müslüman Örgütü üyesi gibi Aliya İzzetbegoviç de yerini alacaktı. Pavliç’in Ustaşeleri Nazi işgaline direnen Tito liderliğindeki Partizanlara, direnişi destekleyen özellikle Sırp halkına, Çingenelere ve Yugoslavya Yahudileri’ne yönelik katliamları organize ediyordu. İzzetbegoviç II. Dünya Savaşı yıllarında esas hizmetini Naziler tarafından desteklenen Sırbistan’da kurulmuş olan General Milan Nedic’e sunacaktı. Nedic’in Çetnikleri tıpkı Ustaşeler gibi Nazi işgaline direnenlere yönelik savaş açmış ve kimi katliamları icra etmişti. İzzetbegoviç ile, bugünlerde Türkiye’de tartışmalarda sıklıkla lanet okunan Sırp milliyetçisi Çetnikler’in ortak geçmişiydi bu.
İzzetbegoviç’in mensubu olduğu Hançer örgütü, Naziler’in 13. SS Tümeni olarak biliniyordu. Hırvatistan’daki Yahudilerin etnik temizliği ve Saraybosna’daki Sırp katliamları bu birliğin eseriydi. Hançer Macaristan’daki Nazi yanlısı rejimi desteklemek için bu ülkede de kullanıldı. II. Dünya Savaşı’nın ardından ulaşılan belgeler, Genç Müslümanlar’ın bu birliğin oluşturulmasında kullanıldığını, dahası, Abwehr ve Gestapo gibi Nazi istihbarat örgütü için çalıştıklarını ortaya koydu.
Aslında İzzetbegoviç 20 bin Boşnak gibi, dönemin Kudüs Müftüsü Emin el Hüseyini’nin çağrısına uymuştu. İzzetbegoviç bu yıllardaki ortaklığını İslam davası için komünistlere karşı direnmek olarak sunsa da Hançerler sadece anti-komünist değil, anti-semitist, ırkçı bir çizgiyi benimsemişlerdi. Ustaşe ve Çetnik destekçisi olan İzzetbegoviç bu suçlarının cezasını Tito önderliğindeki Yugoslavya’da 3 yıl hapis cezasıyla atlattı. Zira Tito yönetimi, II. Dünya Savaşı sırasında özellikle Boşnaklar ve Hırvatların Nazilerle işbirliğine gittiği gerçeğini unutturmak, yeni bir kardeşlik ve birlik dönemi başlatmak istiyordu. Bu nedenle İzzetbegoviç gibiler üstünkörü yapılmış soruşturmalarla göstermelik cezalar aldılar.
İSLAMİ DİKTAYI ARZULUYORDU
İzzetbegoviç’in şüphesiz II. Dünya Savaşı yıllarında oluşturduğu öğretisi, özellikle Yahudi düşmanlığı vurgusuyla öne çıkıyor. Öte yandan İzzetbegoviç’in 1970’li yıllarda ilan ettiği, “İslami Beyan” adlı programında şu ifadeler yer alıyor: “Müslümanların çoğunlukta bulunduğu ülkelerde İslami düzeni tesis etmek için silahlı ve politik bütün yollara başvuran bir mücadelenin oluşturulması”. İzzetbegoviç’in aynı programda yer verdiği bir diğer vurgu ise “İslami olmayan hiçbir kuruluşla işbirliğine gidilmemesi, İslami düzenin tek program olarak kabul edilmesi”.
Yugoslavya Savaşı’ndan hemen önce Sırp lider Slobodan Miloseviç’in Yugoslavya’nın çok kültürlü yapısına dikkat çektiği ve milliyetçiliğin bu birlikteliğin düşmanı olduğunu ilan ettiği 1989 yılı konuşması çokça tartışıldı. Bu konuşmadaki kimi cümleler kasıtlı olarak önplana çekilerek Sırp liderin bir tür Sırp tiranlığını arzu ettiği iddia edildi ancak aynı odaklar 1970’deki programı benimseyen İzzetbegoviç liderliğindeki Boşnakların, Bosna-Hersek gibi farklı inanç ve kültürlerin de bulunduğu bir yerde İslami düzeni dikte etmesini ve hiçbir gayr-i müslim kuruluşla işbirliği yapılmayacağına yönelik programını nedense hasır altı etti. Oysaki Yugoslavya İçsavaşı’na yönelik NATO rolünü ön plana çıkaran Diana Johnstone, Edward S. Herman gibi yazarlar İzzetbegoviç’in diğer kültürleri yoksayan politikalarının Bosna-Hersek için büyük bir trajediye zemin hazırladığını vurguluyorlar.
İzzetbegoviç’in 1970’li yıllarda ortaya attığı programının en büyük destekçisi elbette Müslüman Gençler örgütünün eski üyeleriydi. Bu üyeler İzzetbegoviç Müslümanların Demokratik Hareket Partisi’ni (SDA) Yugoslavya İç Savaşı’nın arefesinde kurduğunda yine onun yanında yer alacaklardı. İzzetbegoviç’in bağımsız Bosna’sının yönetici kademelere atadıkları da yine Naziler’e hizmet ettikleri dönemdeki ortakları oldu.
İZZETBEGOVİÇ BOŞNAKLARI ATEŞE ATIYOR
İzzetbegoviç’in Yugoslavya İç Savaşı konusundaki tutumu ise tek kelime ile özetlenebilir: ABD yandaşlığı. Öyle ki İzzetbegoviç, Bosna-Hersek’in bağımsızlığı konusunda kendisine yardımcı olan Avrupa Birliği ülkelerini bile Dayton anlaşması sırasında yarı yolda bırakarak, Miloseviç’in aksine çözüme ayak sürüdü ve ABD’nin açık müdahalesi için uygun ortamın oluşturulmasını sağladı. Bill Clinton’un “bizim savaşımız adalet için” demesi veya Times Dergisi’nin “Sırpları hizaya getirmek” şeklinde başlık atabilmesi için gereken sivil katliamlarda da İzzetbegoviç’in ortaklığı bulunuyor.
Sırp komutan Mladiç ve ordusu Srebrenitsa’ya ilerlerken, İzzetbegoviç bu kentteki birliklerine çekilin emri verdi. Bu yüzden de Srebrenitsa polis şefi ve kentteki Boşnak Birlikleri’nin komutanı tarafından “katliama göz yummmakla” suçlandı. Yüzlerce Boşnak’ın yaşamını yitirdiği Srebrenitsa katliamı ise Batı basını tarafından bir anda gündeme getirilerek, ABD’ye Yugoslavya’ya doğrudan müdahale için gerekli meşruiyeti vermiş oldu. Aslında Srebrenitsa katliamı Yugoslavya İç Savaşı sırasında Almanya ve ABD tarafından desteklenen Hırvatlar ve Boşnakların Sırplara yönelik katliamlarının da yer aldığı büyük bir trajedinin parçasıydı. Ancak bu trajedide, Boşnaklar Hırvatların, Hırvatlar Boşnakların suçlarını unuttu. Bu sular Batı basınında konu edilmedi. Srebrenitsa ise birçok batılı ülkenin temsilcileri tarafından anılmaya devam ediliyor.
Esasında İzzetbegoviç Bosna-Hersek’in bağımsızlığını ilan ettiği dönemde Sırp-Hırvat Savaşı devam ediyordu ve bu nedenle kendisi “ihanet” ile suçlanacaktı. Kendisinin bu tutumunun tek özeti ise Boşnak halkını ateşe atmaktı. Bağımsızlık bugün, Bosna-Hersek halkının aldığı meşru bir karar olarak duyuruluyor. 1992 yılında yapılan halkoylamasında çıkan bağımsızlık kararı, sadece ülkedeki Boşnaklar’ın aldığı bir karardı. Oysaki Yugoslav Anayasası açıkça, böylesi bir kararın ancak bölgede yaşayan üç ulus olan Hırvat, Boşnak ve Sırplar tarafından alınabileceğini belirtiyordu.
Üstelik iç savaş boyunca İzzetbegoviç bütün Boşnaklar tarafından da desteklenmedi. 1993 yılında Fikret Abdiç liderliğindeki Bihaç bölgesi Boşnakları da İzzetbegoviç’e karşı çıkmış, ancak bunun bedelini ağır ödemişlerdi. İzzetbegoviç liderliğindeki Mücahitler ve özellikle Atıf Dudakoviç liderliğindeki birlikler batı Bosna’da katliamlara imza attılar. Batı Bosna’da yaşanan bu trajedi, İzzetbegoviç’in Boşnakların lideri olduğuna yönelik iddiayı ciddi biçimde sarsıyor. Bu nedenle Abdic’in 1991 seçimlerinde Bosna Hersek’in liderliğine gelmesi unutturularak kendisi sadece “Sırpların desteklediği lider” olarak tanıtılıyor.
İzzetbegoviç’in ABD ve özellikle Suudi Arabistan tarafından finanse edildiği, emrindeki askerlere bu ülkeler tarafından silah sağlandığı biliniyor. Dahası Afganistan’da bulunan 4 bin kadar ‘Mücahit’ bu amaçla kendi emrine sunuldu, Bosna Hersek’e getirildi ve özellikle burada bulunan Sırp nüfusa karşı etnik bir temizlik başlatıldı. Bunun yanı sıra, Atıf Dudakoviç’in komutasındaki güçleri birçok savaş suçuna imza attı, ancak bu konuda açılan mahkemelerden somut kanıtlara rağmen kurtuldu.
Ortakları onu aklıyor
İzzetbegoviç’in en önemli destekçisi ise Türkiye. İzzetbegoviç’i bağımsızlık konusunda cesaretlendiren Türkiye Suudi Arabistan tarafından koordine edilen Mücahitlerin transferini üstlenirken, yine Türkiye’de bulunan Boşnaklar bu savaşta İzzetbegoviç’i desteklemek için kışkırtıldılar.
Sunulanın aksine İzzetbegoviç kendisine model olarak Türkiye’yi değil, Pakistan’ı alıyordu ve ona göre Mustafa Kemal, İslam davasına ihanet etmiş bir haindi ancak Türkiye ile kendisini bağlayan şey, İslami geçmiş değil, ABD yandaşlığı oldu. Mücahit transferinde kullanılan Türkiye’deki İslami odaklar ise “bilge kral” propagandasının en önemli unsurları ve Yugoslavya İç Savaşı’nı “Müslüman Boşnaklar ve Hristiyan Sırplar” denklemine çekmeye özen gösteriyorlar.
Ali Örnek (soL)