Fırat nehrinin kuzey-batı yakasında; araştırmacı yazar Mehmet Bayrak ağabeyin deyimiyle İç Toroslar, Kürt Özgürlük Hareketi‘nin siyasal tanımlamasıyla ‘Tolhildan‘ veya ‘Güneybatı’da yaşayan Kürtler, Kürt coğrafyasının diğer bölgelerinde yaşayan Kürtlerce genelde ‘asimile olmuş Kürtler‘ olarak bilinirler. Bölge (Maraş, Malatya, Adıyaman, Antep, Kayseri ve hatta Sivas) Kürtlerinin önemli bir kısmı da bu algıyı kabullenir tarzda davranış sergiler.
Zira onlar Kürtçeyi farklı bir yöresel ağızla (Maraş ağzı) konuşur. Örneğin; ‘Were em herin mala me‘ demezler; onun yerine ‘Wara am harin molê ma‘ derler. Yani sesli harfleri yuvarlarlar; ‘a‘ sesi ‘o‘ olur, ‘e‘ sesi ‘a‘ olur. ‘K‘ ve ‘G‘ sessizleri ise bazen ‚‘Ç‘ ve ‘C’ye dönüşür vs. Oysa dilin sözcük yapısı diğer yöre Kurmancîsi ile tamamen aynıdır. Kullandıkları kelime hazinesi yöresel ilişkilerden kaynaklı olarak Diyarbekirliler veya Mardinliler kadar geniş olmasa da, diğer bölge Kürtlerinin bilmediği ‘tewaw bû (kalmadı) veya ‘Vesta‘ (şimdi) gibi, Soranî konuşan Kürtlerle ortak kelimeler de kullanırlar.
Yöre Kürtleri, yalnızca dilin kullanımından yola çıkarak hem ‘asimile olmuş‘ sayılırlar hem de kendileri de ilginç bir şekilde kendilerini böyle ‘kabul eder‘.
Oysa asimilasyon kavramı sadece dile indirgenemeyecek, geniş bir konudur. Asimilasyon; tüm toplumsal davranışların, doğal hale göre çelişkisini ve deforme edilmiş/olmuş halini ifade eder. Dilin yanısıra, toplumun kendi iç ilişkileri ve doğayla olan ilişkilerinin ürünü olan özgün sosyal davranışlar, algılar, inanç ve folklorun tamamındaki deformasyon veya negativ başkalaşımın tamamı asimilasyon tanımı içine girer. Zira sözkonusu toplum, kendi doğal değerlerinin ve özgünlüğünün geliştiği ekolojik ortamdan koparılmış/kopmuş ve zoraki veya gönüllü olarak gelişen yeni ilişkilerin ürünü farklı algı ve davranışların etkisindedir artık. Aslında ne eskisi gibi ama ne de tam yeni; kaotik bir algı ve davranış sistemi içinde kendisini bulan toplum artık ‘doğal‘ değil, ‘yapay‘ algı ve davranışlara adapte olmuş veya ettirilmiştir. Sözkonusu yeni ilişki sisteminde ilk ‘yabancılaşan‘ ise, belki de dil olmaktadır…
Fırat’ın batısında yaşayan Kürtlerin, özellikle kentleşmeyle birlikte dil konusunda ciddi bir asimilasyonu yaşadığı inkar edilemez. Diğer bölgelere göre Türk toplumsallığıyla iç içe ve daha fazla ilişki içinde olmak da önemli bir etkendir. Ama yansıma veya ezbere algı ne olursa olsun; yöre Kürtlerinin, diğer Kürtlere göre daha fazla asimile olduğu tezini şahsen sorunlu buluyorum. Özellikle diyasporada yaşayan bölge Kürtlerinin yöresel sosyal etkinliklerindeki davranışları ve refleksleri iyi gözlemlenirse, hala bir çok algı ve duygunun ‘kurdî‘ tonlu olduğu görülür ve öyle biçime yansıyan boyutuyla, özellikle de diğer Kürtlere göre daha fazla asimile olduklarını ileri sürmek tartışmalı bir iddia durumundadır.
Başûr, Rojava, Rojhilat ve Bakur’dan dünyanın dört bir yanına savrulmuş Kürtlerin özgün yaşadıkları asimilasyon hallerinin, Fırat’ın batı yakasında yaşayan Kürtlerden daha az olmadığını, bir çoğunun sosyal algılarında geldikleri parçadaki egemen devletlerin dayattığı davranışların ve yeni geldikleri alandaki atmosferin oldukça belirgin etkide bulunduğu veya bu etkilere kolay adapte oldukları rahat görülebilir. Ha, elbette tek farkları, Kürtçeyi günlük yaşamda daha fazla kullanıyor olmalarıdır. Ancak algı ve davranışlardaki başkalaşımın, Fırat’ın batısında yaşayan Kürtlerinkinden daha az olmadığını gözlemlemek zor olmasa gerek.
Geçtiğimiz günlerde Almanya’nın Frankfurt kentine yakın Taunus bölgesindeki Pazarcık Qulyan Derneği‘nde bir başsağlığı etkinliği vardı. Hayatını kaybeden bir kadının yakınlarına başsağlığı dilemek için uzak ve yakın yerlerden yüzlerce insan gelmişti. O ortamdaki duygu paylaşımı ve davranışlar bana oldukça tanıdık geldi ve ülkede bizim köydeki benzer etkinlikleri hatırlattı. Ayrıksı bir görüntü ve yaklaşımdan ziyade oldukça samimi ve ‘kurdî‘ duygulu bir ortam vardı. Gençler azdı ve önemli oranda Kürtçe kullanılsa da dominant değildi ama hava ‘kurdî‘ idi.
Aynı gün; bu kez biri Bûgan aşiretinden, yine Pazarcıklı iki gencin düğünündeki görüntüler, özellikle diyasporada yaşayan bölge insanının, kuşaklar arasındaki duygu ve algı bütünselliğini gözlemleme konusunda çok güzel bir atmosfer sunuyordu. En gencinden yaşlısına; klasik giyimlisinden modern giyimlisine, Kürtçe konuşanından Almanca ve Türkçe konuşanına; herkesin davranışında ‘birbirini anlayan ve kabul eden, bir bütünselliğin parçaları hissini yansıtan, tamamen uyumlu bir atmosfer‘ sözkonusu idi. Kürt özgürlük mücadelesi temalı siyasal içerikli stranlarla, davul zurna eşliğinde yöresel ezgili yöresel folklorik danslar üç veya dört kuşak genç ve yaşlılar tarafından aynı coşku ve duygu bütünselliğiyle oynanıyordu. Yaşlı bir kadının davul zurna eşliğinde oynadığı yöresel oyuna gençler de aynı ilgiyle eşlik ederken, siyasi içerikli ezgilerle oynanan halaya herkes aynı coşkuyla diziliyordu. Tüm stran ve oyunlar Kürtçe olsa da, kullanılan dil yaşlılarda Kürtçe ve Türkçe, gençlerde ise ağırlıklı olarak Almanca ve Türkçe idi. Ama atmosfer önemli oranda özgün ve ‘kurdî‘ idi.
Benzer bir atmosfere Mainz kentindeki Pazarcıklılar Derneği’nin etkinliklerinde de tanık oldum. Dernek yönetimi Kürtçe dil kursunu da gündemine almış durumda. Bu, özellike çoğunluğu Alevi derneği olarak faaliyet yürüten benzer yöre dernekleri için de örnek alınacak bir kararlaşma…
Güneybatı, İç Toroslar, Tolhildan veya Fırat’ın batısı; hangi kavramla tanımlanırsa tanımlansın, yöre Kürtlerini Kurdî değerler konusunda ürkekleştiren, kendisini küçük görme kompleksine sokan yanıltıcı ve yanılgılı algılar aşılırsa, yöre insanının kendi toplumsal değerleriyle buluşma ve bu değerleri geliştirmesi konusunda oldukça ciddi bir potansiyel taşıdığı söylenebilir.
Bir kere şu konuda kendilerini kesinlikle küçümsememeliler; Maraşlı, Antepli, Malatyalı, Kayserili ve Sivaslı Kürtler diğer yöre Kürtlerinden daha fazla asimile olmuş değiller. ‘Kurdî‘ duygularını ve algılarını önemli oranda koruyorlar. Bir çoğu hala aile içinde dili de yaşatıyor. Yeni kuşakların algıları Kürtçeden tamamen soyutlanmış değil. Yeter ki öz toplumsal değerler ve özellikle dil konusunda yeniden bir kıvılcım yakılsın. Bu konuda yöre ve genel derneklere, ama özellikle de üyelerinin çoğunluğunu Kürt Alevilerin oluşturduğu Alevi derneklerine büyük bir sorumluluk düşüyor.
Kendi öz toplumsal değerleriyle barışık toplumlar daha özgüvenli olurlar ve daha sağlıklı bir yaşam ve gelişim seyri izlerler. O halde Fırat’ın batı yakasının Kürtleri olarak; “Warin am bi zimonî xwa dayn bikin. Zimonî xwa bi zoruyên xwa bidin hukirin…“
Kaynak: http://ww w.alevi net.com/2017/05/02/kim-diyor-maras-kurtleri-daha-fazla-asimile-olmus/