“BİR GECE ANSIZIN GELİRİZ DIYOR BİRİLERİ ” BİZE DE BEKLEMEK DÜŞER.
Kendisine sahip çıkacak güçlü bir müttefik aramakta başı dödü adeta. Bir Putinin kucağında, bir Obamanın ve Şimdide Donald Trump’a kuyruk sallamanın, cilve yapmanın yollarını arıyor. Her çıktığı kürsüde ve muhtarlar toplantısında atığı nutuklarla, Amerika ve Rusya karşısında hiçbir başarı şansının olmadığını bildiği halde efelenmekten de geri durduğu yok. Bilmeyende sanırki, gerçekten ciddiye alınacak bir kuvvet ve kudrete sahip bir.
Ancak bu zatı muhteremin sonunun Saddam Hüseyine benzediğini ve kendisininde böylesi bir sonu hazırlamakta büyük katkı sunduğunu söylemek pekte yanlış olmaz. Uyguladığı politikalarla kutuplaşma ve çatışmalı bir ortama doğru hızla ülkeyi sürüklediği de bilinmektedir.
İçerde Kürtlere uyguladığı kırım ve katliam politikası yetmemiş olsa gerek ki “bir gece ansızın” Rojavaya gidecekmiş. Çok korktu Rojavalılar. E buyur hadi git, elini tutanmı var Recep efendi. Sokak kabadayıları gibi efelenip başkasının cenazeleri üzerinde kendini ve aileni garantiye almak için savaş çığırtkanlığı yapama. Yapacaksan zere onurun varsa önce çocuklarını savaşa gönderirsin. Ama sende onur deilen bir şeyin olmadığını her kes biliyor. Yaptığın hırsızlıklar, yolsuzluklar ve yalanlarınla bu özelliğini çoktan ispatladın.
Kürtler söz konusu olunca Recebin efelenmeleri bu ülkede her nedense kimseyi rahatsız etmiyor (kastım kendisine sosyal demokrat diyen CHP ve benzerleri için) Bu ülkede Kürtlerin yaşadığı şehirler yerle bir edildi. Son ‘çökertme’ dedikleri operasyonlarla kırım ve katliamlardan geçirildiler. Ne yazık ki bu kesimler sesiz kalmayı, kör numarasına yatmayı bir marifet sandılar.
Bu ülkede Kürtler, sosyalistle ve Kızılbaş-Alevilere yönelik saldırılar karşısında , iktidar ve ana muhalefetin her zaman ortak haraket ettikleri tarihi bir gerçektir.
Devlet bürokrasisi dediğimiz yapı, kendi içinde belirlediği ve tehdit oluşturduğunu düşündüğü Başta Kürtler ve Kızılbaş-Alevileri her zaman hedef haline getirilmiştir. Ve bu tehdit unsuru gördükleri kesimlere karşı her koşulda ortak haraket etmişlerdir.
7 Haziranda, HDP’nin barajı aşması ve yüzde 13 gibi bir oy alaması, korumaya çok hevesli oldukları üniter- tekçi devletlerinin geleceğine tehdit unsuru olarak göüldü. Ve onun için önünün kesilmesi gerektiği konusunda CHP’si, MHP’si AKP etrafında birleşmeyi kendilerine zorunlu gördüler. Açık bir ifadeyle tehdit gördükleri HDP’nin önünün kesilmesi gerekirdi.
Ve, ona uygun devletin derinliklerinde görev bölüşümü yaptıkları anlaşılıyor. Unutulmuş ve AKP’nin bile gündeminin çok gerilerine düşen başkanlığı gündeme getirmek görevi sanırım Bahçeliye verilmiş olmalıydı ki “mevcut duruma yasal kılıf” buldu.
Bu ikilinin-Bahçeli ve Erdoğanın karşılıklı hakaretlerini hatırlayın. yenilir yutulu türden değil. Bu kadar hakaret ve aşağılanmalara karşın hiç bir şey olmamış gibi davranmaları birinin efendi birinin yalaka rolüne girmesinin başka nasıl bir nedeni olabilirki?.
Dolaysıyla barıştan yana, savaş karşıtı güçlü bir HDP’nin parlamentoda olmasını başta CHP olmak üzere hiç birisi istemiyor. Dokunulmazlıkların kaldırılmasında, CHP takındığı tutum bu oyunun devlet derinliklerinde tartışıldığını bir kez daha gözler önüne serdi.
Sadece HDP milletvekillerinin tutuklanması ve sayın eş başkan Figen yüksekdağın vekilliğinin düşürülmesi tesadüf olmasa gerek. Sistem partileri, bu konuda anlaşmalı, danışıklı bir kavga yürütüyor kendi aralarında. Başkanlık-cumhurbaşkanlığı sistemi dedikleri sistem, devleti koruma amaçlı ve güçlenecek bir HDP’nin işlevsiz hale getirilmesi içindir -AKP’nin gündeminde tamamen çıkmış, unutulmuş- başkanlık sistemi altın bir tepside Erdoğanın bile hayalinde yokken Erdoğana sunulduğu düşündürücü değilmi?
CHP ve başındaki Kılıçdaroğlunun referandum sonuçlarına ilişkin sorgulayıcı tutumu bana pek samimi gelmiyor. Neden derseniz; yeni kapıda takındığı tavır, dokunulmazlıklar konusunda ki tavrı- hukuksuz ve kanunsuz olduğunu söylediği halde- Kılıçdaroğlunun kalkması yönünde oy vereceğiz demesi. Avrupa parlamentosunda Baykalın AKP politikalarına sahip çıkması bu partinin kendisine yüklenmiş bir misyonu, layıkıyla yerine getirdiğini gösteriyor.
Hayırla birlikte, Erdoğanın İslami faşist sistemine karşı oluşan birlikteliği boşa çıkarma, biriken öfkenin gazını alma görevini CHP üstlenmiş gibi geliyor bana. Baykalın son çıkışı da bu düşüncemi pekiştiriyor.
Kürt meselesinde, sistemi eleştirmede CHP hep AKP’nin gerisinde kalmıştır. Merak ediyorum Kılıçdaroğlu iktidar olsa Kürtler konusunda nasıl bir adım atar bilen varsa söylesin bende öğreneyim. Bu güne kadar en ufak bir politikalarının olduğuna şahit olmadım.
Yıkılan, yakılan Kürt ileri ve bodrumlarda yakarak katl edilen Kürtler, sokaklarda çürümeye terk edilen insan ölüleri ve bozulmasın diye buzluklarda saklanan çocuk cesetleri konusunda bu güne kadar CHP ve başındaki Kılıçdaroğlunun ağzında tek bir kelime duyan varsa söylesin.
Bilim-sanatta vb konularda hep geri kalmış ve ısrarla geri götürülmek istenen toplum veya ülkeler hayatın her alanını devlete ve onun başındakilere körüne inanırlar ve en kolay kontrol edilen bir topluluktan başka bir anlam taşımazlar. Yaratılmak istenende bu.
R. Erenler
2-Mayıs-2017