Bazı kırılmalar olur ki ardından büyük sessizlik getirir. Bizim oraların tarihi o kırılmalarla doludur. Kabulden ötürü değildir sessizlik. Boyun eğme hiç değil. Bekleyiştir bundan ziyade. Dağ gülüşlü çocukların yolunu gözleyen kır kokulu bir umut, yayla serinliğinde bir inanç, tarihin derinliklerinden akıp gelen bir sırdır yüksek sesle söylense bozulacağına inanılan. O yüzden her kırılmanın ardından, her acının üstüne analar en yakın tepeye koşup dağın Kurmanc ruhuna seslenirler, ağıtlarıyla Arî Mezin’ı tutuştururlar ki sönmesin bu ateş, baş eğmesin yüce dağlar. Zalime, zulme karşı yeniden en güzel çocuklarını göndersin gelinciklerin açtığı yeşil ovalara, ki umut olsunlar yeniden, isyan olsunlar. Onlar bize, Xizir onlara yoldaş olsun; onlar bizi, Nurhak onları korusun…
“Nurhak sana güneş doğmaz Uçan kuşlar yuva kurmaz…”
Bizden önceki kuşağın hafızasında bu şarkının sözleri yankılanıyordu. Nurhak korumamıştı, koruyamamıştı yiğitlerini. Sitemle dolmuştu yüce dağlar. Küsmüştü analar dağlara. Kıraçlaşmıştı topraklar. Geri vermemişti Sinan’ı, Kadir’i, Alpaslan’ı sis olan, duman olan, buzul olan Nurhak dağları.
Bir kuşak sürdü sessizlik. Bir kuşak boyu yolu gözlendi dağ gülüşlü çocukların. Arî Mezin’ın ateşi gözlendi dağ eteklerindeki köylerden; ki bir yükselse alevler, bir büyüse ateş artık Nurhak’a güneş doğmuş demekti. Demirci Kawa’dan beri dağlarda yakılan ateş özgürlük demekti, isyan demekti. Yeni gün demekti.
„Nurhak’tan yirmi yıl sonra geldi o yeni gün. Ve dağ gülüşlü çocuklar dönüp akmaya başladılar Nurhaklar’a. Tepelerde Kızılbaş ateşler yakılıyordu. Kurmanc bir efsane dilden dile dolaşıyordu. Adı Xorto idi. ‘Nurhak Sana Güneş Doğmaz’a karşı ‘Nurhak Sana Güneş Doğuyor’ türküsünü söyledi o dağlarda. Yaşarken efsaneleşti Xorto ve onunla birlikte bu toprakları Tolhildan kılanlar.
Fırat da, Volkan da bu efsaneyle büyüdüler, ona dair hikayeler dinleyerek sevdalandılar Nurhak dağlarına ve dağlılara. Ve kalplerinin en derininde, en saklı yerinde giderek bir düş büyüdü: Xorto’yu, onun anısını onlar yaşatacaktı. Xorto olacaklardı…
“Sen ne zaman büyüdün de
Ne zaman kaptırdın gönlünü
o Nurhaklar’a?
Canım oğul, o kıraç toprakların
yabangülü, yiğidim
Sen ne zaman büyüdün de
düştün yollara…”
Malatya’da geçirdikleri son yaz, 2009 temmuzunda kayısı ağaçlarının altında, tenine ay ışığı ve yıldızlar değen çorak dağlara bakarken bir söz verdiler. Arî Mezin’ın kutsal ateşini tutuşturup, Nurhaklar’ı yeniden Xorto ile buluşturacaktılar. Bir kuşak süren sessizliği yırtıp yeniden Tolhildan kılacaklardı bu Kızılbaş toprakları. Söz verdiler birbirine. Fırat Nurhak olacaktı. Volkansa önce Alxas, sonra Koçero. Hani Ahmet Kaya’nın şarkısındaki “Bir uzun masaldır ki Koçero/ Dağların dağlara yaslandığı/ geçitlerin geçitlere küstüğü/ koyaklarda anlatılır/ Bıçak bıçak, kurşun kurşun ve türkü türkü anlatılır…”
Onlar bir düşe sevdalandılar. O son yaz, gündüzleri kayısı ağaçlarının gölgesinde, geceleri damda yıldızları seyrederken o dağlara, Nurhaklar’a bir gün gerilla olarak dönmeyi düşlediler. Ağız dolusu gülerken yeni bir geleceğe, aslında tarihin en eski sırrına ermişlerdi. Onların sırrını ise kimse bilmiyordu. Kimse bilmemeliydi gideceklerini. Çünkü gidişleri bir dönüş uğruna idi. Ayrılıkları büyük bir kavuşma içindi. Nurhaklar yeniden gerilla ile, dağ gülüşlü çocuklarla buluşacaktı. Güneybatı yeniden Tolhildan olacaktı. Buna inanmışlardı. Bütün kalpleriyle buna inanmışlardı.
Onlar bir düşe sevdalandılar. Bütün benlikleriyle, bütün kalpleriyle, bütün bir bölgenin hafızasıyla bir düşe sevdalandılar. O düşü gerçekleştirmeye gittiler. Koçero Botan, Nurhak Kandil’den başladı bu yolculuğa. Başarırlarsa Nurhak’ta buluşacaklardı. O zaman düşü gerçek kılmış olacaklardı. Gerilla olarak Nurhak’a dönmüş olacaklardı. Nurhak’ı yirmi yıllık yokluğun, sessizliğin ardından yeniden gerilla ile buluşturmuş olacaklardı. Yani tarih yazmış olacaklardı.
“Sen büyüdün de demek
Düştün de demek o damar damar
kınalı topraklara
Tüketmişim yirmi yılı canım
yiğit bir salkım üzüm gibi
Canım oğul, güzel yiğit
Al gel kanlı gömleğini,
sana nasıl kıydılar?”
Bir hayaliniz vardı ve onu gerçekleştirmeye gittiniz. Şimdi tek tesellimiz budur. Sevdalandığınız, uğruna can verdiğiniz hayali gerçekleştirebilmiş, el ele gerilla olarak Nurhak dağlarına dönebilmişsiniz; tıpkı düşlediğiniz gibi. Doğduğunuz, büyüdüğünüz topraklarda o büyük buluşmayı gerçekleştirebilmişsiniz. 2009 yazında kurduğunuz düş gerçek olmuş. Arî Mezin’ın ateşini tutuşturmuş, dağı efsane ile buluşturmuşsunuz. Hayal sanılanı hakikat kılmışsınız. Ne mutlu size ey dağ gülüşlü çocuklar, memleketimin en güzel, en yiğit canları!
Şimdi bizlere düşen, verdiğiniz kutsal emeklere layık olup düşlerinizin, gülüşlerinizin yarım bırakılmasına izin vermemektir. Kimse küsmesin dağlara, boğulmasın kimse yasa! Ağıt değil isyan türküleri söylenmeli şimdi onların ardından. Şimdi söz verme sırası bizde. Onlar sözlerini tuttular. Onlar bize çocukluk düşlerine sarılmanın, hayale büyük inanmanın ve gerçek kılmanın yolunu gösterdiler. Onlar her türlü yokluğun içinde derin inanç, büyük umut, kutsal emekle yeniden var ettiler gerillayı Güneybatı’da.
Şimdi bize düşen, sevdalandığınız hayale sarılmak, yarattığınız hakikati daimi kılmaktır. Nurhak’a güneş doğurmaktır. Tolhildan kılmak can verdiğiniz toprakları, Tolhildan olmak size…
Aynı zamanda kuzen olan HPG gerillaları Volkan Bora (Koçero) ve Fırat Berkpınar (Nurhak), yoldaşlarıyla birlikte 29 Nisan’da Türk ordusunun Adıyaman kırsalında düzenlediği operasyonda yaşamını yitirdiler.
Kaynak: Yeni Özgür Politika Meral Çiçek