Basın ve sosyal medyaya düşen haberlerden öğrendiğimize göre, Elbistan’ın Barış Mahallesi
’’Cemevi”nde ’’Şehitler için cem yapıldı’’.
“Barış Mahallesi Cemevi’nde alevi kanat önderi Garip Bozkurt’un yönettiği programa Nurhak Kaymakamı Cihat Koç, Belediye Başkanı İlhami Bozan, Elbistan Cumhuriyet Başsavcısı Hayri Ormancı, Jandarma Kmutanı Teğmen Mehmet Çil, ilçe Emniyet Amiri Komiser Yardımcısı Yusuf Kızıl, Müftü Ömer Ünverdi, CHP ilçe Başkanı Oruç Kümesöğütlü ve vatandaşlar katıldı.(www.elbistanpusula.com) Cemevleri, uzun yıllar verilen mücadeleler sonunda, devlete rağmen elde edilebilen bir olanaktır. Ancak bu olanak tüm cemevleri için geçerli değildir. Bir taraftan mücadele sonucu açılabilen cemevi yöneticileri yargılanıyor, cemevleri polis ve asker potinleri altında eziliyorken diğer taraftan da kuruluşundan beri şaibeli olan, isminin başına ’’Cemevi’’ ibaresi konan bazı yapılanmaların yönetici zevatı, Alevilik adına var olan tüm değerlerin giderek yok edilmesi için devletin eliyle işletilen asimile değirmenine su taşımak için inanılmaz bir çaba içinde oluyor. Devletin en yetkili ağızları, Alevilerin kutsal mekan olarak kabul ettikleri cemevlerine, yasal mahkeme kararları varken herhangi bir statü vermeden, onların ibadetlerini ’’cümbüş’’ olarak niteleyip, ibadethane olarak camileri gösteriyor ve bu mekanların kutsiyetini yok etmek için asimile çarkını acımasızca işletiyor.
Alevi cemleri esas olarak, devletin uzağında duran Alevilerin kendi sorunlarını hallettikleri bir sorgu ve hesap verme meydanı, alıp verme, Rıza Şehridir. Bu meydana ’’Eğri odun’’ bile giremez. Eğrisi ile gelenler, Mansur Dar’ında elini yüreğine koyarak özünü dara çekip Hakk’ın yanında duracağına dair ikrar vererek çıkar. Özü kirli olanlar giremez bu meydana.
Yukarıdaki haberde bildirilen devlet erkanına sunulan orta oyununda semazen görevi verilen oyuncunun ’’Bozkurt ’’ işareti yapması çok ta şaşılacak bir durum durum değil.
Alevileri fiziki olarak bitiremeyen imhacı akıl, daha da tehlikeli olan bir yöntemle ’’Kaleyi içten fethetmek’’ amacıyla onların içine girerek Aleviliğin içini boşaltma yöntemi seçmiştir. Bunu da Aleviler içinden kendisine seçtiği kapı kulları marifetiyle yapıyor. Devletin kendilerini yok saydığı bir toplum kesimi içinden çıkan bu zavallılar, devlet mensupları tarafından yüzüne gülündüğünde adam yerine konulduğunu sanmaktadır. Bu anlayış, kaynağını, düşürülmüş, kendi değerlerine yabanacılaştırılmış, işbirlikçi kişilikten alıyor. Köleci bir ruha sahip duruma düşürülmek, bir insana yapılabilecek en büyük kötülüktür. Dersim Katliamı’nda devlete kapıkulluğu yapan Rayber’in başına aynı devlet tarafından getirilenler bu düşürülmüşlüğe iyi bir örnektir. Alişer Bey ve Zarife Hanım’ın kesik başlarını General Alpdoğan’a getiren Seyit Rıza’nın kardeşinin oğlu Rayber, amcası Seyit Rıza
idam edildikten sonra oğlu ile birlikte öldürüldü. Devletin kendisine verdiği ajanlık paraları da müsadere edildi, eşi ise sürgüne gönderildi, bütün malına el konuldu.Rivayet edilir ki, Dersim’in işbirlikçileri katliamdan sonra kendilerinin de sürgüne gönderilmek istendiği için bunun önüne geçilmesini talep etmek ve devlete nasıl hizmet ettiklerini anlatmak üzere Mustafa Kemal ile görüşme talep ederler. Gelenlerin kim olduğunu öğrenen Mustafa Kemal mealen, ’’Onlardan kimseye hayır gelmez, iyi kişiler olsalardı kendi halkına ihanet etmezlerdi’’ diyerek gerekenin yapılması için emir verir.
Her insan kendisinin sahip olduğu haklar ve bu uğurda verdiği mücadeleler kadar insandır. Tarihe not düşenler zulme direnenlerdir. Onların baş eğmez dirençleri karşısında cellatları bile saygılarını ifade etmekten geri durmuyorlar. Nefs öyle bir melanet ki, insanı hem paşa hem de maşa yapar. Başına koyduğun zaman alçalır, ayakların altına aldığın zaman yükselirsin. Özellikle Dersim, Pazarcık (Elif Ana’nın Türbesi), Maraş’ın birçok Alevi köyleri, Malatya, Mersin, Erzincan gibi Alevilerin yoğun olarak yaşadığı yerlerdeki ’’Cemevlerinde’’ devlet erkanının boy göstermesi, devletin asimile programı çerçevsinde nefs düşkünlerince yarattığı tahribatın sadece dışa yansıyan görüntüleridir.
Türkiye bugün, Türkiye’de yaşayan halkların dünyadaki imajını yok eden bir konuma getirilmiştir. Türk askeri tanklarından DAİŞ, İŞİD canilerinin pazubandlarıyla çekilmiş resimler, devletin resmi haber ajansı tarafından bütün dünyaya servis edilmiştir. Bu canilerin Türk askerlerini diri diri yakmak dahil, Ortadoğu’daki canavarca faaliyelerini bildiğinizi sanıyorum. Ortadoğu’daki kan gölünün oluşmasında bu caniler ile onların koruyucuları taşeron olarak rol alıyorlar. İşbirlikçilerini korumak için, kendinde, başka ülkeleri işgal etme hakkını bulan devlet aklına her vijdan sahibi tarafından sorulması gereken tek soru, ’’Türk askerinin orada ne işi var?’’ olmalıdır. Kendi çirkin, saldırgan politikaları uğruna bu yoksul halkın gencecik evlatlarını İdlib’e yollayan devlet aklının başındaki Cumhurreisi gidenlerin geriye dönüş adresleri olarak da Şehitler Tepesi’ni göstermektedir. Bugün, bazı kendini tanımaz, geçmişine ihanet eden Aleviler, ’’Dede’’ maskeli işbirlikçi, teslimiyetçilerin peşine takılıp basına resim veriyorlar. Bunlar, tarihten kendilerine devredilen miras gereği Hakk’ın yanında yer alıp tavır sergilemek yerine saldırganların, kendi katillerinin safında yer almayı bir marifet bilmekteler. Eline sazı alıp karşısında da kendilerine biat edenleri bulunca, ’’Kerbela Ağıtlarıyla’’ insanları ağlatıp dövündürmek için adeta kendinden geçerek ustalıklarını sergiliyorlar. Bu gibilerinin Kerbela adını dillerine dolamaları dahi bir değerin kirletilmesi ve kendi çıkarlarına alet edilmesidir. Kerbelayı Kerbela eden orada katledilen insanların sayı ya da ailevi bağları değil, orada, çoğu kadın ve çocuklardan oluşan az sayıdaki insanın onbinlerce askerden oluşan bir güce karşı inanılmaz direniş ve teslimiyeti reddeden onurlu duruşudur. Devlet erkini elinde bulunduran, boğazına kadar pisliğe, rüşvet, vurgunculuk ve zulüm batağına saplananlara karşı gücü ve zulmüne bakmadan başkaldıran bir destandır Kerbela. Yaşadığımız coğrafyada farklı bir durum olduğunu iddia etmek çok zor, değil mi?
Biliyorum, bu koşullarda Alevi olmak zor, ancak
’’Sizden gökyüzünü fethetmenizi iseyen yok. Yeter ki onurunuzu satmayın yeter! Mandela’’
Gün, ya Hüseyni bir direniş sergileme ya da Muaviye zihniyetlilerin yanında saf tutma günüdür. Yaptıklarınızla yerinizi çoktan belirtmiş oluyorsunuz. Elbette tarih bunları not düşecek ve emin olunuz ki, gün gelecek, torunlarınız bile sizlerden utanç duyacaktır.
Yapmayın yazıktır, ’’Ayıptır, Zulümdür..’’!
Mehmet Duran Şeker
(Halil Babanın Oğlu)