“İyi ki Varsınız” (Ölen arkadaşının portresini çizmek)
Kaçıncı portreni çiziyorum? Uzun bir sohbet gibi bu çizim anları. Eskiden geçirdiğimiz çarşambaları, Agos sabahlamalarını hatırlatıyor.
Hiç eskimiyor hatıran. Uzaklaşmıyor bizden. 12 yıl geçmiş. Yaşasaydın göz çizgilerin artacaktı. Yaşlanarak ölme hakkını aldılar. Bizim de direnme gücümüzü azaltacaklardı. Korkumuzu büyüteceklerdi; öfkemizi büyüttüler. Korkumuz da büyüdü el hak. Seni andığımız günlere yakın yine o öfke gelip oturuyor. Hepimizin gözlerinde yaşa dönüp akıyor, sesimiz sesine karışıyor.
Kaçıncı portreni çiziyorum? Uzun bir sohbet gibi bu çizim anları. Eskiden geçirdiğimiz çarşambaları, Agos sabahlamalarını hatırlatıyor. Ayaklarında tokyolarınla ara sıra çıktığın odandan, nerede duysam sahibini bildiğim bir şarkının melodisi koca sesinle konuşuyorsun. Hiç eksilmeyen etli dolma kokusu; ev sıcaklığı. Gülen resimlerini seçiyorum hep. Yeni çocuklar geliyor; 12 yıl oldu. Onlar da sana en çok yakışan halini, gülümseyen halini görsünler.
Birinde saçların daha kısa, bir diğerinde daha uzun. Herkesle konuşman gerekiyor. “Birini eksik bırakırsam su o çatlağı bulmakta vakit kaybeder” diye, dönüp herkese tek tek anlatmanı düşünüyorum.
Yazdıkların geçiyor. ‘23,5 Nisan’ı hatırlıyorum, Hagop’un Ali’ye attığı topu. Neşeyle top oynayan çocukların sesleri. Gözünün ışıltısı için çizeceğim beyaz noktayı koyuyorum resme.
“Tek Yol Birarada Yaşama” yazında “Tek yolumuz ‘bir arada yaşamayı savunmak’ olmalı. Bu yol hem aklın hem de vicdanın gereği” diyorsun. Saçların karışıyor, beyazlar girip çıkıyor, çok yönlü dalgalar. Birarada yaşamak isteyen bölücüler taburu bizsek de her seferinde.
“Aynılıklarımız, Farklılıklarımız” yazını hatırlayınca, yüzünün çizgilerini, dış hatları daha net, daha keskin çizmeye başlıyorum.
“Ciddi, üslubu iyi tutturulmuş bir tartışma ortamına ihtiyacımız var. Bu ortamda kendi kendine ‘mırmırımsı’ konuşmaların yerini, ‘anlaşılır’ özgür ifadelerin alması gerek. Bunu yaparken birbirimizin hassasiyetlerine özen göstermek ise tutulacak üslubun mihenk taşı olmalı.”
Resmin sonlarına doğru, siyahlar basıyor, tonlar koyulaşıyor. Uyardığın halde duymadığımızı hatırlamanın karanlığı. Güçsüzlüğümüz, elimizden kayıp gidişin.
“Neden Hedef Seçildim” yani sondan bir önceki yazın.
“… ‘Bu Hrant Dink artık çok olmaya başladı… Ona haddini bildirmek gerek’ diyerek harekete geçti. Kabul ediyorum, kendimi ve Ermeni kimliğimi çok merkeze alan bir iddia bu. Abarttığım öne sürülebilir. Ne var ki benim ruhsal algılamam bu… Elimdeki veriler ve yaşadıklarım bana bu iddiam dışında bir seçenek bırakmıyor. İyisi mi şimdi bana düşen tüm yaşadıklarımı ve sezgilerimi sizlere aktarmak. Sonrası sizin bileceğiniz.”
Seni çizdiğim bir portre daha bitti.
Bana eskiden beri sorulur. “Bu resmi kendin mi çizdin?” “Beraber çizdik.” Hep beraber. Sorumluluğu da, sebebi de, sonucu da aynı hikayenin içinde. Sen bitir sözü:
“Hepinizin başına gelmiştir. Bazen tüm sıkıntılar üst üste gelir.
Kendinizi çapraz ateş altında hissedersiniz. Sağda bir dostunuz ölür, solda bir sevdiğiniz hastalanır, bu tarafta siyaseten devletten kalleş bir darbe yersiniz, diğer tarafta içinizden birinin, bir yakınınızın fiskesiyle parelenirsiniz.
Kendinizi bir köşeye sıkışmış hissedersiniz. ‘Yetti gayrı’ diye haykırasınız gelir. Derken girdiğiniz o sıkıntı dehlizine bir el uzanır, alır sizi tekrar sabahın şafağına çıkarır ve kulağınıza şöyle fısıldar: Haydi, devam et, diren, dayan, pes etmek yok.
Son haftalar benim açımdan hep böyle geçiyor. Bir gün Reha Mağden ölüyor, diğer gün Duygu Asena. Bir gün Ali Bayramoğlu hastalanıyor diğer gün Mehmet Uzun. Bir gün devletin Yargıtay’ı işlemediğim bir suçla beni altı aya mahkûm ediyor, diğer gün kendi toplumum içinden sayısı az da olsa insanlar çıkabiliyor ve ‘Oh olsun, aldığın ceza az bile’ diyebiliyor.
Bir dehlize sıkışmak işte tam da bu.
Derken eller uzanıyor size yakından ve uzaklardan.
Tanıdığınız ya da tanımadığınız.
Sağ olsunlar, imzalar topluyor, bildiriler yayınlıyorlar. Olmayan suçunuza iştirak ediyorlar ve alıp mücadelenin ortasına çıkarıyorlar aynı dirençle.
‘Haydi devam et, diren, dayan, pes etmek yok.’ ”
Bu yazının başlığı da “İyi Ki Varsınız…”